Ortadoğu, "Kalkınma yolu" ve Lawrence'ler

124 yıl sonra Irak, yine bir yol projesi ile farklı bir döneme girerken, bölgede pay kapma yarışında olan emperyal güçlerin ‘Lawrence'leri’ ise kolları sıvamış durumda.

KALKINMA YOLU PROJESİ

Cumhuriyet döneminin ilk başbakanı olan Abdülkerim Kasım’ın 8 Şubat 1963’te Saddam Hüseyin’in de içinde bulunduğu BAAS partisi tarafından yapılan darbe sonucunda indirilmesiyle başlayan süreç, yakın dönem Irak tarihinin önemli kısımlarından birini kapsıyor. 1979’da Irak’ın başına geçen Saddam Hüseyin'in temel politikalarından biri de ülke genelinde yaptığı yollardı. Bu yollar ticari, demografi ve askeri politikaların uygulanması için başarılı bir şekilde hayata geçirildi. 

IRAK SİYASETİNİN ‘YOLU’

Saddam Hüseyin'in yaptığı yollar günümüzde dahi dayanıklılığını korurken, bu yolların teğet geçtiği alanlar ise Şii bölgeleriydi. Söz konusu yolların hiçbiri BAAS’ın Şii karşıtlığı politikalarından kaynaklı Şiilerin yaşadığı bölgelerden geçirilmedi. Irak'ta ‘yollar’ üzerinden savaş ve siyaset yürütmek eskilere dayanırken, aradan geçen onca yıldan sonra aynı politikaya; kimi nüanslarda değişikliler olsa da devam ediliyor. Bu kapsamda Türkiye ve Irak arasında hayata geçirilmeye çalışılan “Kalkınma Yolu Projesi” bu günlerde Irak’ı meşgul eden gündemlerden biri. Hüseyin’in ‘temel kaygısı’ iç politikaya dönük olurken, Sudani hükümetinin geliştirmeye çalıştığı ise hem iç hem de dış politikada adımlar atmak. 

'KALKINMA YOLU' YOL OLABİLİR Mİ?

BAAS rejiminin politikaları halen Irak’ta devam ederken, bu sefer çizilen hat ise Şii-Sünni eksenli tasarlanmış. Siyasi olan yol; Faw, Basra, Nasiriye, Semave, Divaniye, Necef, Hile, Kerbela, Bağdat, Samera, Tikrit, Bêcî, Musul, Rabia ve Ovaköy şeklinde çizilmiş. Belirlenen hat aynı zamanda Irak’ta ne kadar farklı ve birbirine karşıt olan dinamikler varsa onları arasında uzanıyor. Günlük olarak dengelerin değiştiği Irak’ta, planlanan yolun hayata geçirilmesi halinde güvenliği sağlanabilir mi sorusu, ülkede büyük bir kesimin merak ettiği bir konu. Projeye dahil edilen kentlerden biri olan Basra’da Hadi Amiri’nin öncülük ettiği Fetih Koalisyonu güçlüyken, askeri anlamda ise İran'ın desteklediği Heşdi Şabi güçleri bulunuyor. Türkiye-İran arasında ya da Türkiye-Irak arasında yaşanacak en küçük çalkantıda tarafların birbirine karşı harekete geçeceği ilk alanların başında söz konusu yol gelir. Keza Necef ve Kerbal hattı da böylesi bir kapıya çıkarken, Necef’te bulunan Irak’ın en güçlü dini mevkiine sahip Ali Sistani ve taraftarları da Türk devleti ile böylesi bir ilişkinin parçası. 

KARŞIT GÜÇLERİN YENİ SAVAŞ ALANI

Devamında Necef’ten Bağdat’a kadar etkili olan Sadr Hareketi de bakılması gereken önemli konuların başında geliyor. Yine Bağdat merkezli güçlü olan Nuri Maliki’ye bağlı Hukuk Devleti Koalisyonu, Qeys el- Xezali’nin lideri olduğu Asaib Ehli Hak Hareketi ve daha birçok grup Güney Irak’tan başlayarak, içlere doğru hareketli dinamikleri ifade ediyor. Bağdat’tan sonrası da Sünni hattı başlarken, Musul’a kadar burada konumlanan güçler de bahsi geçen Şii güçler ile tarihsel bir karşıtlık içinde. Türk devletinin desteklediği iki temel güçten olan ve liderliğini Xemis Xençer’in yaptığı Egemenlik Koalisyonu ile başkanlığını Mihemmed Helbusi'nin yaptığı Tekkadum Koalisyonu arasındaki güç yarışı da diğer tarafın çelişkilerine ışık tutuyor. İki Sünni güç arasında yaşanan anlaşmazlık uzun bir süredir belirlenemeyen Irak parlamento başkanlığına da yansırken, bu durum Sünni bloğu yeni yol ayrımları ile de karşı karşıya bırakabilir. Bunun yanında irili ufaklı bir çok gücün yarış halinde olduğu bir denklemde yer alan yolun geleceği bir hayli muğlak görünüyor. En ufak bir denge değişiminde ise büyük savaşların patlak vereceği potansiyel bir kriz alanı sahada bulunan tarafların gündemine gelecek. 

EMPERYAL ARAYIŞLAR VE LAWRENCE’LER

Ortadoğu’da taşların en çok oynatıldığı yer olan Irak'ta yaşananlar, sadece bölgesel ve yerel aktörlerle sınırlı kalmıyor. Irak’ın ‘yollar’ üzerinde deneyimlediği bir evre de 1900’lerin başında yapılan Berlin-Bağdat Demiryolu Projesi evresi. Almanya’nın Osmanlılar aracılığıyla yaptığı yol, İngiliz subayı ‘Suudi Arabistanlı Lawrence’ tarafından havaya uçurularak ortadan kaldırılmıştı. Berlin-Bağdat ve Kalkınma Yolu projelerinin güzergahları kimi yerlerde kesişirken, Lawrence’nin sabotajları sonucu ortadan kaldırılan yola ait yıkıntılara günümüzde dahi rastlanabiliyor. Aradan geçen 124 yıl sonra Irak, yine bir yol projesi ile farklı bir döneme girerken, bölgede pay kapma yarışında olan emperyal güçlerin ‘Lawrence’leri’ ise kolları sıvamış durumda. 

TEMEL AMAÇ İKİNCİ BAŞİKA 

TC ise son dönemlerde tüm mesaisini bu yolun PKK’ye karşı gerçekleştirmek istediği yeni işgal planlarında kendilerine sağlayacağı avantajlara harcıyor. Ekonomik kaygılar Türk devleti için ikinci planda yer alırken, temel amaç ise Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı yeni bir savaş merkezi oluşturmak. AKP-MHP hükümeti, Irak’ta ikinci bir Başika planı kurarken, 2015’te bu bölgede üstlenen Türk ordusunun varlığına ise DAİŞ’e karşı savaşa dayandırılarak ‘meşruluk’ kazandırıldı. Şimdi ise “Kalkınma Yolu Projesiyle” bölgeye göndereceği askeri gücü ‘meşru bir zemine’ dayandırmaya çalışan Türk devletinin tüm çabaları bunu hazırlamak temelinde geliştiriliyor. Bu amaçla yolun güvenliğinin sağlanması gibi gerekçeler ile bölgede yeni askeri üslerin kurulması tasarlanıyor. 

HEWLÊR İKİNCİ PLANDA

Bu denklemde farklı bir pencere sunan bir başka ayrıntı ise bu sefer çizilen güzergahın Kürtlerin denetim sağladığı hiçbir yerden geçmemesi olarak öne çıkıyor. Yolun Türkiye sınırları ile buluştuğu yerde Ovaköy Sınır Kapısı’nın açılması halinde Başûrê Kurdistan ve Türkiye arasındaki Xabur Sınır Kapısı’nın da (İbrahim Halil) bay pas edilmesi anlamına geliyor. Bu durumda Bağdat ile ilişkilerin geliştirilmesi Hewlêr’in varlığını ikinci plana atarken, KDP’nin en büyük gayelerinden biri ise bu ilişkileri eski haline getirmek. Bağdat, Ankara’ya Irak politikasında Hewlêr yerine kendileriyle ilişki kurulması halinde kazançlı çıkacakları mesajını verirken, bunun ilk nüvelerini de “Kalkınma Yolu Projesi” ile atmaya çalışıyor.

BAĞDAT VE HEWLÊR YARIŞTA

Bağdat’ın Ankara’ya “ Eğer Irak’ta hareket etmek istiyorsan Hewlêr yerine benimle ilişki kur” mesajı ve Hewlêr’in de “ Bu güne kadar PKK’ye karşı sizin yanınızda durdum. Her türlü politikada ortak hareket ettik. Bunlarla ihanet damgası yedim. Neden Bağdat’la ilişkileri büyütüyorsunuz” baskısı dengeleri daha da karmaşıklaştıran talepler olarak öne çıkıyor. Türk devleti de her iki gücün zayıflıklarından yararlanarak, planlarına hizmet edebilecek bir dengeye getirmeye çalışıyor. 

KDP’Yİ SAF DIŞI BIRAKAN KİM?

Bu durumun kendileri açısında ilerleyen zamanlarda büyük bir tehlike arz edeceğini fark eden KDP’nin, dengeyi sağlayabilmek için Tahran’la kurduğu ilişki bunun önemini gözler önüne seriyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Hewlêr’de düzenlenen “İklim Değişikliği ve Kuraklık Konferansı’nda” konuşan başbakan Mesrur Barzani’nin sarf ettiği, “ Duhok'un güneyinden ve Dicle'nin doğusundaki Semel'den Musul'a, Erbil'e ve Kerkük'e giden bu yolun Basra'ya gideceğini ve bunun çok daha fazla faydası olacağını önerdik, ancak tasarladıkları plan Dicle'nin batısından geçen yanlış bir plandır ve Irak Başbakanı'na Dicle'nin doğusuna giden yolun daha pahalı olduğunu anlatmışlar ama bu yanlıştır ve umarım bu konu siyasallaştırılmaz” sözleri KDP’nin içinde bulunduğu çıkmazı özetliyor. Barzani’nin isim vermeden işaret ettiği gücün kim olduğu önemli bir ayrıntı olarak dururken, bu yolun hiçbir Kürt şehrine ulaştırılmadan şekillendirilmesi ise projenin en büyük partneri olan Türk devletini işaret ediyor.